Güçlü olmadığın sürece, her dönemde "gözünün üstünde kaşın var" senaryoları ile üzerimize gelinecektir maalesef.
Ne zaman, kapitülasyonları kabul ettik bizim işimiz o zaman bitti, belki hâlâ haberimiz yok...
Üretmediğin sürece, dışarıdan ne alırsan, o menşeide emir alman da kaçınılmazdır.
Dışarıdan hiç bir şey olmaz bize. Biz yıkılırsak içeriden yıkılacağız bu açık ve net.
Suikast sonucu öldürülen Abraham Lincoln dahi kendi ülkesi için bu tespitte bulunmuş ve "Amerika asla dışarıdan yıkılmayacak. Eğer biz duraksayıp, özgürlüklerimizi kaybedersek, yıkılışımız bundan olacak" demiştir.
Bunu şu sebeple yazdım. Sürekli olarak, çocukluğumdan beri bize var olduğu dayatılan bir ''DIŞ GÜÇ'' teması işlenir zihinlerimize.
Doğrudur yanlıştır tartışılır ancak asıl tehlike her zaman ''İÇ GÜÇ'' olmuştur benim gözümde. KK gibi basiretsizlerin, bir partinin liderliğinde, Canan Kaftancı gibi aşşağılık tiplerin muhalefet partilerinde, Süleyman Soylu gibi döneklerin iktidarın yakınında, HDP gibi terörist bir oluşumun halen mecliste, AKP gibi din ticareti yapan bir partinin halen iktidarda olduğu ülkemde hangi dış güç bize zarar verebilir ki?
Müsaadenizle dün gerçekleştirdiğim bir bayram ziyaretimde hayatımda ilk defa gördüğüm bir beyefendi ile aramızda geçen konuşmadan bazı kesitler aktarayım.
Bu ziyarette her bayram ziyaretinde olduğu gibi havadan sudan hayattan sohbet edilirken ev sahibi şöyle bir cümle sarfetti, ''Yahu hanıma diyorum gel Kıbrıs'a gezmeye gidelim, olmadı oradan da Yunanistan'a gidelim, diyorum kabul etmiyor''
Bunun üzerine evdeki diğer misafirden şu karşılık geldi;
''Yunanistan olmaz, gideceksen Antalya'ya git, Türkiye'mizin Yunanistan'a 25 kuruşu dahi nasip olmasın''
Adamı tanımam etmem, ikimiz de o evde misafiriz. Susayım dedim ama mantık dışı konuşmalara pek tahammülüm olmayan bir yapım var, ister istemez dedim ki;
''Güzel düşünce aslında, sizin 25 kuruşuınuz nasip olmasın ama DEVLET sizin o düşman bellediğiniz ülkeden Hububat alımı yapsın, Canlı Hayvan alsın, ne acıdır ki Pamuk alsın vs, Sizin 25 kuruşunuz nasip olmasın ama devlet 25 milyon dolar harcasın sorun yok sanırım''
(Rakamlar farazidir)
Bu sefer ister istemez sohbetin seyri değişti, Ev sahibi dedi ki ''Ülkede çiftçi aç, Ekim yapmıyor çünkü ektiğinde yaptığı masrafı, hasat zamanı çıkartamıyor''
Diğer misafir itiraz etti ve ekledi ''Zarar ettim diyen yalan söylüyor. Ben çiftçiyim, bu gün sadece buğday ekse, buğdayın sadece samanını satarak bütün masraflarını çıkartır''
Ev sahibi ve benden otomatik bir itiraz geldi ve dedik ki ''Bize bu dönem yaptığın ekim için cebinden çıkan tüm parayı sayarmısın?''
Gelen cevaptan sonra konu artık saçma ve anlamsız bir boyuta ilerledi
''Ben artık ekim yapmıyorum, tarlalarım boş duruyor 3 yıldır''
Ben tabi ister istemez OHA dedim.
Peşisıra şöyle bir savunma geldi ''Biz artık arap kültürüne sahip tembel bir millet olduk, benim artık tarla ekmeye elim gitmiyor, üşeniyorum, nasılsa Devlet çok daha ucuza yurt dışından bu mahsulü getiriyor ben yoruluyorum o nedenle artık kendim ekim yapmıyorum''
Bana ütopik derece saçma gelen bu yaklaşıma paralel dedim ki ''O halde tarlaları birisine verdiniz onlar ekip biçiyor size de kâr payı veriyor doğru mu?''
O ''Hayır kimseye vermedim.''
Ben ''Peki tarlalar bomboş mu şu an?''
O ''Evet bomboş''
Ben ''Peki abi birisine verseydin de en azından bir istihdama sebep olsaydın, o tarlayı ekip biçenler sebeplenseydi, Ülkemizde ekim biçim olsaydı da yurt dışından daha az ürün alınsaydı''
O ''Sadece ben değilim ki ekmeyen, Biz eskiden hasat döneminde bütün köy imece yapar 15-20 günde tüm hasatı toplardık, bu sene 3 günde bitti tüm hasat süresi çünkü kimse ekmiyor artık''
Ben ''Abi anlattıklarında tezat yok mu? Diyorsun ki Yunanistana 25 kuruşum gitmesin, Sonra da diyorsun ki ben ekmiyorum artık çünkü üşeniyorum''
O ''Tamam şeniyorum doğru, yoruluyorum çünkü ve o yorgunluğun karşılığını alamıyorum''
Ben ''Abi biz ne dedik sana sohbetin başında, üretici zarar ediyor demedik mi?''
O ''Yok zarar ettim diyen yalan söyler bu işte zarar edilmez''
Ben ''Abi etme gözünü seveyim tarlayı hem ekmiyor hem kimseye vermiyorsun başkasına ver işletme hakkını o zaman''
O ''Olmaz o zaman devlet tepeme çöküyor ben işveren konumuna giriyorum onlar işçi oluyor hepsinin sgk sı yemeği yatacak yeri ile ben uğraşmak zorunda kalıyorum, kim ödeyecek o kadar parayı, zarar ederim''
Ben ''Abi sen haklısın''
dedim ve ben sohbetten çekildim, ev sahibine dönerek ''Abi havalar da çok sıcak değil mi?'' manevrası ile sinir katsayımı aşağıya çekmeyi başardım.
Diyeceğim o ki, Hiç kimse bana dış güçten vs bahsetmesin lütfen. Biz önce kendi içimizde kendi kendimize derdimizi anlatabilmeyi öğrenelim. Biz önce osmanlı devrine olan özentimizden kurtulup bunun taze ve yepyeni bir devlet olduğunu kabul edelim, Osmanlıya olan saygımız baki kalsın ancak o döneme özenti saraylara milyon dolarları yatırmaktan vazgeçelim. 330 milyon gibi rakamlara yazlık kışlık sonbaharlık ilkbaharlık gibi yapılar, 1000 odalı saraylar, Katardan gelen uçak karşılığı satılan silah fabrikaları, Devete beş kuruş getirisi olmadığı halde Müteahhitlere peşkeş çekilen otoyol ve köprüler, Daha yeni alınan karar ile ilk kira ödemesi 25 yıl sonray aertelenen Yeni havalimanı projesi gibi şeylerin yan etkilerini aşabilelim önce.
Biz önce bunları tartışalım, bunları halledelim de dış güçler şöyle kenarda beklesin.
Dış güçlerin bir şey yapmasına gerek kalmıyor ki İÇ güçlerden sıra gelmiyor adamlara.
Lütfen bunları siyasi söylem olarak görmeyin dostlar, Ülkemizin gerçekleri ve sıradan bir vatandaş olarak halimizin benim gözümden göründüğü şekli yazdım sadece.
İçimizdeki insanlar ve bu insanların düşünceleri yukarıda aktardığım anekdot da olduğu gibiyse samimi olarak yazıyorum ki hiç bir dış güç, İç güçlerin verdiği zararı veremez bize..