Faiz Haram Ama Enflasyon Oranında Faiz Haram Değil

Aragorn Çevrimdışı

Aragorn 

Süper Üye
25 Şub 2018
2,892
47
Hristiyanlık güya halka, iyiliği, güzelliği, yardımseverliği anlatmak, insanca yaşamayı sağlamak için ortaya çıkmıştı. Zamanla din adamlarının etkisiyle bu din din olmaktan çıkıp, öyle bir hale geldi ki, insanların en büyük kabusu oldu. Çünkü din temsilcileri zamanla öyle bir konuma geldiler ki, onlardan büyük kimse yoktu… Çalışmak yok, emek harcamak yok, oh ne ala memleket. Bir de tanrı adına hareket ettiklerine göre, artık bu işin kaynağını yiyebilirlerdi. Çünkü din çok büyük bir güçtü ve çok karlıydı. İnsanları körü körüne itaate bir alıştırdın mı, artık senin kölen olur… Karşı çıkanın ya da gerçekleri söyleyenin kafası ezilmeliydi. Böylece Engizisyon doğdu. Milyonlarca insan Engizisyon mahkemelerinde hiç suçları olmamasına rağmen akıl almaz işkencelerle öldürüldüler. En çok zararı da kadınlar ve çocuklar gördü tabi ki…

Ne zamanki Avrupa Engizisyonun bu gücünü kırdı, o zaman reformlar yavaş yavaş gelmeye başladı ve sosyal adalet, insan onuru düşüncesi yayılmaya başladı. Rönesans bu sayede doğdu ve Avrupa’nın, sosyolojik, kültürel ve teknolojik devrimleri bu sayede oluştu. Daha halen kilisenin bir parça gücü vardır ama artık insanlara eskisi gibi zarar veremiyor. Neden mi? Çünkü bir anlayış vardır: “Bir kediyi asla köşeye sıkıştırma. Kaçacak yeri olmayan kedi, üzerine atlar…” Kilise bunu anlamış oldu ve artık insanları köşeye sıkıştırmaktan korktuğu için de olanla yetinmeye başladı.

Orta Çağ Avrupa’sının yaşayıp ders aldığı bu gelişmeleri Müslümanlar hala yaşıyor… Henüz din ve din adamları baskısından kurtulamadı… Müslüman aleminin içinde bu baskıdan Atatürk sayesinde kurtulan tek ülke Türkiye idi ama Atatürk’ün ölümünden sonra, yavaş yavaş, sindire sindire, kurbağa misali eskiye dönülmeye başlandı.

Kraldan çok kralcı geçinenler türedi. Güya dinlerini koruyorlardı. Oysa onların İslam dinine verdiği zararı hiçbir düşman verememiştir. Örneği yirmi yıldır iktidarda olan zihniyet…

İslam dini, tıpkı Ortaçağ Avrupasındaki Hristiyanlık gibi, tahakküm dini olmuştur ve olmaya da devam etmektedir.

Bunun en büyük sorumlusu da okumayan ama okumuş gibi davranan yobazlarla, okuyup araştırmaktansa, söylenenlere inanmayı daha çok benimseyen cahillerdir. Bu cahillerin zaten kavram bilgisi de olmayınca, engizisyon dönemindeki dini savunanlardan hiçbir farkı kalmıyor. Öyle ki Dinlere mitoloji diyen birine, “Sen dinime nasıl hakaret edersin?” diye hakaret edebiliyor. Çünkü Mitoloji ne demektir diye düşünme ve araştırma gereği duymuyor bile. Çünkü kavramlar bilgisinin onun için bir önemi yoktur. Önemli olan onun doğrularıdır…

mitoloji

ad

Mitleri konu alan, doğuşlarını araştıran, anlamlarını inceleyen yorumlayan bilim.

Benzer: söylencebilim

bir ulusla, bir dinle, özellikle Yunan ve Latin uygarlığıyla ilgili mitlerin, söylencelerin tümü.

İslamiyet, dini savunanlardan ve dinci geçinenlerden çektiğini hiçbir şeyden çekmemiştir...

Cemaatlere ait yurtlarda, çocuklara tecavüz ediliyor, din'i bütün ne iktidar mensuplarından ne de bu iktidarı takip edenlerden, hiç ses çıkmıyor... Aksine, dini bütün olduğuna inanılan bir partinin kadın bakanı "Bir seferden bir şey olmaz..." diyor. Bir başkası "Anne babalar da çocuklarına sahip çıksaydı..." diyor. Üçyüz küsur madencimiz gerekli önlemler alınmadığı için, maden kazasında ölüyor. Din'i bütün zat, "Bu fıtratımızda var diyor..." Zamanın da bir bakan çıkıyor: "Bakara,makara atıyorum..." diyor, başka bir gerzek çıkıyor, “Hz peygamber hata yapar, bizimki yapmaz diyebiliyor. Bu dini bütünlerden bir Allah’ın kulu çıkıpta, “Sen ne halt ediyorsun?” diyemiyor… Örnekler o kadar çoğaltılabilir ki, buraya sayfalarca yazarım...
Güya İslam dinine çok değer verenler, güya dindar geçinenler, bu iktidarın; yaptıkları uygulamalarla dini nasıl aşağıladıklarını, kendi amaçları doğrultusunda nasıl kullandıklarının ya farkında değiller, ya da onlar da belli bir oranda beslendikleri için bunu görmezden geliyorlar. Ayak takımı böyledir zaten. Önüne biraz yalayacakları bir şey attın mı yeter…
Kraldan çok kralcı geçinenler ve güya İslam’ı savunduklarını iddia edenler, son yirmi yıl Türkiye’de artan ataist ve deist sayısını iyi araştırsınlar çünkü buna en büyük katkıyı kendileri sağlıyorlar…
Hocam çok teşekkür ederim güzel özet için
 
Adem Helvacı Çevrimdışı

Adem Helvacı 

Süper Üye
17 Şub 2017
24,294
51
Hristiyanlık güya halka, iyiliği, güzelliği, yardımseverliği anlatmak, insanca yaşamayı sağlamak için ortaya çıkmıştı. Zamanla din adamlarının etkisiyle bu din din olmaktan çıkıp, öyle bir hale geldi ki, insanların en büyük kabusu oldu. Çünkü din temsilcileri zamanla öyle bir konuma geldiler ki, onlardan büyük kimse yoktu… Çalışmak yok, emek harcamak yok, oh ne ala memleket. Bir de tanrı adına hareket ettiklerine göre, artık bu işin kaynağını yiyebilirlerdi. Çünkü din çok büyük bir güçtü ve çok karlıydı. İnsanları körü körüne itaate bir alıştırdın mı, artık senin kölen olur… Karşı çıkanın ya da gerçekleri söyleyenin kafası ezilmeliydi. Böylece Engizisyon doğdu. Milyonlarca insan Engizisyon mahkemelerinde hiç suçları olmamasına rağmen akıl almaz işkencelerle öldürüldüler. En çok zararı da kadınlar ve çocuklar gördü tabi ki…

Ne zamanki Avrupa Engizisyonun bu gücünü kırdı, o zaman reformlar yavaş yavaş gelmeye başladı ve sosyal adalet, insan onuru düşüncesi yayılmaya başladı. Rönesans bu sayede doğdu ve Avrupa’nın, sosyolojik, kültürel ve teknolojik devrimleri bu sayede oluştu. Daha halen kilisenin bir parça gücü vardır ama artık insanlara eskisi gibi zarar veremiyor. Neden mi? Çünkü bir anlayış vardır: “Bir kediyi asla köşeye sıkıştırma. Kaçacak yeri olmayan kedi, üzerine atlar…” Kilise bunu anlamış oldu ve artık insanları köşeye sıkıştırmaktan korktuğu için de olanla yetinmeye başladı.

Orta Çağ Avrupa’sının yaşayıp ders aldığı bu gelişmeleri Müslümanlar hala yaşıyor… Henüz din ve din adamları baskısından kurtulamadı… Müslüman aleminin içinde bu baskıdan Atatürk sayesinde kurtulan tek ülke Türkiye idi ama Atatürk’ün ölümünden sonra, yavaş yavaş, sindire sindire, kurbağa misali eskiye dönülmeye başlandı.

Kraldan çok kralcı geçinenler türedi. Güya dinlerini koruyorlardı. Oysa onların İslam dinine verdiği zararı hiçbir düşman verememiştir. Örneği yirmi yıldır iktidarda olan zihniyet…

İslam dini, tıpkı Ortaçağ Avrupasındaki Hristiyanlık gibi, tahakküm dini olmuştur ve olmaya da devam etmektedir.

Bunun en büyük sorumlusu da okumayan ama okumuş gibi davranan yobazlarla, okuyup araştırmaktansa, söylenenlere inanmayı daha çok benimseyen cahillerdir. Bu cahillerin zaten kavram bilgisi de olmayınca, engizisyon dönemindeki dini savunanlardan hiçbir farkı kalmıyor. Öyle ki Dinlere mitoloji diyen birine, “Sen dinime nasıl hakaret edersin?” diye hakaret edebiliyor. Çünkü Mitoloji ne demektir diye düşünme ve araştırma gereği duymuyor bile. Çünkü kavramlar bilgisinin onun için bir önemi yoktur. Önemli olan onun doğrularıdır…

mitoloji

ad

Mitleri konu alan, doğuşlarını araştıran, anlamlarını inceleyen yorumlayan bilim.

Benzer: söylencebilim

bir ulusla, bir dinle, özellikle Yunan ve Latin uygarlığıyla ilgili mitlerin, söylencelerin tümü.

İslamiyet, dini savunanlardan ve dinci geçinenlerden çektiğini hiçbir şeyden çekmemiştir...

Cemaatlere ait yurtlarda, çocuklara tecavüz ediliyor, din'i bütün ne iktidar mensuplarından ne de bu iktidarı takip edenlerden, hiç ses çıkmıyor... Aksine, dini bütün olduğuna inanılan bir partinin kadın bakanı "Bir seferden bir şey olmaz..." diyor. Bir başkası "Anne babalar da çocuklarına sahip çıksaydı..." diyor. Üçyüz küsur madencimiz gerekli önlemler alınmadığı için, maden kazasında ölüyor. Din'i bütün zat, "Bu fıtratımızda var diyor..." Zamanın da bir bakan çıkıyor: "Bakara,makara atıyorum..." diyor, başka bir gerzek çıkıyor, “Hz peygamber hata yapar, bizimki yapmaz diyebiliyor. Bu dini bütünlerden bir Allah’ın kulu çıkıpta, “Sen ne halt ediyorsun?” diyemiyor… Örnekler o kadar çoğaltılabilir ki, buraya sayfalarca yazarım...
Güya İslam dinine çok değer verenler, güya dindar geçinenler, bu iktidarın; yaptıkları uygulamalarla dini nasıl aşağıladıklarını, kendi amaçları doğrultusunda nasıl kullandıklarının ya farkında değiller, ya da onlar da belli bir oranda beslendikleri için bunu görmezden geliyorlar. Ayak takımı böyledir zaten. Önüne biraz yalayacakları bir şey attın mı yeter…
Kraldan çok kralcı geçinenler ve güya İslam’ı savunduklarını iddia edenler, son yirmi yıl Türkiye’de artan ataist ve deist sayısını iyi araştırsınlar çünkü buna en büyük katkıyı kendileri sağlıyorlar…
Ağzınıza sağlık Ruhi hocam.
Şimdi varsan baksan biz dinsiz imansızız.
Tamam kardeşim yahu İman denen şey yaratan ile yaratılan arasında değil mi? Hesabını da ben vermeyecekmiyim? E tamam daha neyi tartışalım?
Allah kabul etsin senin ibadetini, beni de bırak nasıl biliyorsa öyle yapsın :)
 
Adem Helvacı Çevrimdışı

Adem Helvacı 

Süper Üye
17 Şub 2017
24,294
51
Allahın emri niye ayıp ya da günah olsun. +1 dos doğru söyledin. İslam halifesine hutbe de önce üzerindeki elbisenin hesabını ver diye sormuştu, sorgulamıştı, sahabe olan o günün müslümanları. Tatmin olduğu cevabı alınca da kılıcını çekip eğer hesabını veremeseydin kılıcımla seni doğru yola getirirdim mealinde karşılık vermiştir. İslamı öğretirken 23 yıl sürüyor ve hep sorgulanıyor, ta ki veda hutbesinde de son ayet inince tamamlanıyor. İnen bir çok ayet sorulan soruların cevabıdır veya yaşanan tecrübelerin yorumlanması cevaplanmasıdır. Okuma bilmeyen (o vakitte) Hz. Peygamber 'e bile inen ilk ayet oku ile başlamış. Allah 'ın dini üzerinde konuşmak bile yapılabilecek en hayırlı sohbetlerdendir. Tabii ki eğitim öğretim amaçlı olsun. İlim de Allahın değil mi evet, bu forumda ekseriyet ilmi (teknoloji içeren) konular konuşuluyor, fikir alışverişi yapılıyor saygı çerçevesin de.

Yani ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim diyerek tanımlanmış bir dini doğru olarak öğrenmek ve yaşamak, bir değişle insan olduğunu bilmek ve insana yaraşır şekilde hal ve hareketlerle yaşamını sürdürmek demek değilmidir.

Müslümanlar da maalesef İslamı bildiği kadarıyla olduğunu sanıp kendisini yeterli görüp yaşamaya çalışan tam müslüman olduğunu sanan, yani kendine göre anlayışlar geliştirerek islamın dışında din uydurmuş olan milyonlarca kişler var. Müslüman olmayanların İslam'a zarar vermeyenleri çok olsa da maalesef müslümanım diyenlerin milyonlarcası kendine göre uydurdukları yorumladıkları dinleriyle İsalam'a zarar vermeye devam ediyorlar.

Tam çalışan bir tv nin sigortası atsa artık o tv değildir, tv fonksiyonları yoktur. Ta ki sigortasının atma nedenini ortadan kaldırıp sigortası takılarak tam hale gelinceye kadar. Bu gün din tam olduğundan tam olarak öğrenilebilinir, müslüman da tamamından sorumludur. Eksik bilgilerle sahiplenip İslam adına mücadele etme yeldeğirmeni ile savaşma mücadelesi hikayesi olur. Hem kişiye hem çevresine hem de inancına zarar vermekten ileri gitmez.
Şimdi buradan kendime bir eleştiri çıkartabilirim mesela.
Ben veda Hutbesini neden okumamışım?
Sizin yazdığınızda bir şey daha öğrendim mesela son ayetin veda Hutbesinde indiğini.
 
RUHİTAN Çevrimdışı

RUHİTAN 

Aktif Üye
11 Tem 2021
260
65

GÖZÜMÜZÜN İÇİNE BAKA BAKA BİZİ ÖPTÜLER​

Bu adam bir zamanlar Erbakan'ın danışmanıydı...​

Bankaların zaferi​

Prof. Dr. Mete Gündoğan Independent Türkçe için yazdı​


Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi
Salı 21 Aralık 2021 9:52


824431-2143415265.jpg

Fotoğraf: AA

Dolar rallisi bankaların zaferiyle sonuçlandı.
Defalarca anlattığımız bir konu ama yine de tekrar etmekte fayda var.
Mevcut sistemde , ve üçlüsü birlikte hareket eder. Yani üçü bir veya biri üç gibi hareket eder.
Bunlardan enflasyon verisi geçmişe ait olduğu için size sadece mal ve hizmetlerdeki fiyat oluşumları hakkında bilgi verir.
Üretim ve tüketimin durumunu buradan takip edebilirsiniz. Beklentileri de ölçebilirsiniz.
Geriye kalan iki parametreden ise sadece birini kontrol edebilirsiniz. Hangi parametreyi kontrol edecekseniz diğer parametreyi de onunla birlikte yöneteceksiniz demektir.
Bu çok zor bir iştir. Bunlarla devam edecekseniz, bir deliği tıkadığınızda bir müddet sonra, başka bir delikten patlak verileceğini görürsünüz.
Çünkü siz ağır borçlu bir ülkesiniz. Esas sorgulamanız gereken kısım işte budur. Onun için hep sistem değişimi şart dedik.
Peki, son gelişmelere baktığımızda ne görüyoruz.
Faizi baskıladınız. Gerekçe olarak birçok şeyi söylediniz.
İnsanlar da baktılar ki paralarına faizden yeterinde para kazanamıyorlar, o zaman dövize yöneldiler.
Dolara, euroya yani e olan talep artınca da dövizin fiyatı çılgınca artmaya başladı. Zaten ağır borçlu bir ülkeyiz. Yüksek miktarlarda döviz bulmak zorundayız.
Bu şekilde faizi baskılayarak dövizi tutabilmek mümkün olmadı.
Bu arada, hatırlayınız, Merkez Bankası bankalarla görüşme yaparak döviz mevduatlarına yönlendirme yapılmamasını istedi.
Aslında mevcut sistemde bu istek, faiz artırarak yerine getirilir.
Anlaşılan o ki bankacılar da her şeye rağmen bu isteğin yerine getirilmesi şartlarını söylediler. Pratik bir teklifte bulundular.
Bir müddet sonra yeni Hazine ve Maliye Bakanı da bankacılarla toplantı yaptı. Sanırım yeni bakana da durumu anlattılar ve benzer şartları söylediler.
Peki, bu şartlar neydi?
Neler söylenmiş olabilir?


Bunları, sonuçlardan hareketle gayet kolay tahmin edebiliyoruz.
Hükümet TL'den dövize kaçışı durdurmak istiyordu. Bankacılar da -gayet doğal olarak- TL getirisi döviz getirisinden fazla olursa, dövize olan talep düşer.
Dolayısıyla da fiyatı düşer dediler.
Ama Hükümet, TL getirisini faizleri yükselterek artırmak istemiyor!
Bu konuda halka açıkça bazı beyanatları var.
Çok kısa zamanda kendisini inkâr eder bir pozisyona düşmek istemiyor.

İşte tam bu noktada bankacılık zekâsı devreye girmiştir.
Faiz ile kur artışı arasındaki farkın Hazine'den karşılanmasını istemiştir. Böyle bir durumda kimse, TL bozdurup da döviz almaz.
Dolayısıyla dövize olan talep düşer. Talep düşünce fiyatı da düşer.
(Tabi burada bahsettiğimiz talep, son sıralarda yaşanan spekülatif taleptir. Borçlardan dolayı olan talep, fiyatı artırmaya devam edecektir. Şimdilik bu kısma girmiyorum. Sadece son yaşananları tahlil ediyorum.)

Peki, bu şekilde ne yapılmış oldu?
Bankaların verdiği faiz oranlarına bir de kur farkı eklenerek yeni faiz oranları oluşturulmuş oldu.
Bir farkla.
Bankaların mevduata ödediklerine faiz diyeceğiz.
Kur farkından dolayı ödenene de getiri diyeceğiz.
Birincisi bankadan ikincisi Hazine'den ödenecek. Bu farka diğer faiz getirilerinde olduğu gibi stopaj vergisi de uygulanmayacak.
Yani hep beraber, bankada faiz getirisi için parası olan rantiyecilerin, kur artışından dolayı kaybettikleri faiz getirilerini bizler cebimizden ödemiş olacağız.
Tabi bunun gerçek yansımasını mal ve hizmet fiyatlarında artış olarak göreceğiz. Cebimizden böyle alınacak.
Ama bunun adına faiz değil, getiri diyeceğiz. Bizden giden de götürü olmuş olacak.

Şimdi kolay anlaşılması için sadeleştirerek pratik bir örnek üzerinden anlatalım.
Diyelim ki ABC Bankası 100 liralık mevduata yüzde 25 faiz veriyor. Vatandaş Mûdi de bakar ki parasını faize yatırsa yüzde 25 kazanıyor ama dövize yatırsa yüzde 50 kazanıyor.
O zaman gider döviz alır. Yani TL'sini dövize çevirir. Dolayısıyla dövize olan talep artar. Talebi artan dövizin fiyatı daha da artar. Döviz daha da yükselir.
Devlet bu gidişi durdurmak için döviz talebini kısmayı tercih etti. Aynı vatandaşa dedi ki;
"Dövize gitme, aradaki yüzde 25 farkı ben sana vereceğim. Bu farktan da faizde olduğu gibi stopaj almayacağım."
"Ben"
dediği tabi ki Hazine. Yani bütün milletin para kasası.

Peki, banka buradan nasıl kazanır?
Şimdi birçok (özel ve tüzel) kişiden daha da düşük faizlerden mevduat toplayabilir. Tanıdık eş dost vs. ne varsa hepsine kredi verebilir.
Onlar da bu yeni aldıkları kredileri farklı araçlar kullanarak bankalara tekrar yatırabilir. Böylece Yeni_Mûdiler zümresine dâhil olurlar.
Bu şekilde ABC Bankası Yeni_Mûdi'lere yüzde 10 faiz verirken devlet kalan yüzde 40 farkı yine Hazine'den verir.
Bankalar, riskleri düşeceği için çok kazanırlar.
Parasını faize yatıran yeni veya eski Mûdiler kazanırlar.
Parası olmayanlar ve parasını faize yatırmayanlar, bu Mûdiler'in kur farkını ödeyerek kaybetmiş olurlar.

Peki, bu durum burada biter mi?
Elbette bitmez.
Bankaların riski azalırken Hazine'nin yükü daha da artar.
Böyle devam edilirse bir müddet sonra toplanan vergiler faiz ödemelerine dahi yetmez!
Sonunda borç-faiz-borç sarmalının ülkeye maliyeti şaşılacak boyutlara ulaşır.
Bu sarmaldan kurtulmanın tek yolu sistemi düzeltmekten geçer. Cari sistemle bizim için bir çıkış yolu yoktur.
Demedi demeyin.

Not: Bu işlerden haberi olanlar voleyi vurdu. 18 den doları satıp, iki gün sonra 12 küsürden tekrar aldılar ve böylece binlerce dolar kara geçtiler...
 
A Çevrimdışı

Alperentoy

Süper Üye
12 Nis 2019
647
Şimdi buradan kendime bir eleştiri çıkartabilirim mesela.
Ben veda Hutbesini neden okumamışım?
Sizin yazdığınızda bir şey daha öğrendim mesela son ayetin veda Hutbesinde indiğini.
Ne mutlu sorguluyorsun okuyup geçmiyorsun. Müslümanlar da sorguladığından sadece ayetleri okuyup geçmiyorlar, alimlerin yazdıkları açıklamaları yorumları ile beraber olan Kur'anı Kerim Tefsiri olarak yayınlanmış eserleri de okuyarak anlamaya çalışıyorlar. Bir cümlelik bir ayetin anlamının açıklanması sayfalar sürebiliyor.
Beni çok etkileyen bir ayetin inmesine vesile olan birinin mezarlıktan kurumuş kemikleri alarak Hz. Peygamberin sahabesiyle giderken önüne çıkıp elindekini karşısındakilerin önüne atarak "Şu çürümüş kemiklere kim can verecekmiş?" deyip soru sormasıdır. Hz. peygamberin cevabının olmaması ve sonradan o konu ile ilgili ayet inmesidir. Yasin 77-79 . Hadislerde de acbü'z-zenep diye bir kemikten bahsedilmekte. 1400 yıl önce insanlar bunları anlamış, inanmış, iman etmiş bu gün bu konular gözümüzün içine içine batıyor, anlamak o kadar kolay inkar etmek ilmen o kadar zor. Güncel DNA, MRNA, v.b.
İlmin sahibi onu da yaratan Allah. Bizler edindiğimiz kırıntılarla kendimizi önce tanımaya alemde ki yerimizi bilmeye çalışmamız gerekirken çokça eski mısır hükümdarları gibi verilmiş olan azıcık zaman dilimin de haddimizi aşma gafletinde mi bulunuyoruz?
 
Adem Helvacı Çevrimdışı

Adem Helvacı 

Süper Üye
17 Şub 2017
24,294
51
Ne mutlu sorguluyorsun okuyup geçmiyorsun. Müslümanlar da sorguladığından sadece ayetleri okuyup geçmiyorlar, alimlerin yazdıkları açıklamaları yorumları ile beraber olan Kur'anı Kerim Tefsiri olarak yayınlanmış eserleri de okuyarak anlamaya çalışıyorlar. Bir cümlelik bir ayetin anlamının açıklanması sayfalar sürebiliyor.
Beni çok etkileyen bir ayetin inmesine vesile olan birinin mezarlıktan kurumuş kemikleri alarak Hz. Peygamberin sahabesiyle giderken önüne çıkıp elindekini karşısındakilerin önüne atarak "Şu çürümüş kemiklere kim can verecekmiş?" deyip soru sormasıdır. Hz. peygamberin cevabının olmaması ve sonradan o konu ile ilgili ayet inmesidir. Yasin 77-79 . Hadislerde de acbü'z-zenep diye bir kemikten bahsedilmekte. 1400 yıl önce insanlar bunları anlamış, inanmış, iman etmiş bu gün bu konular gözümüzün içine içine batıyor, anlamak o kadar kolay inkar etmek ilmen o kadar zor. Güncel DNA, MRNA, v.b.
İlmin sahibi onu da yaratan Allah. Bizler edindiğimiz kırıntılarla kendimizi önce tanımaya alemde ki yerimizi bilmeye çalışmamız gerekirken çokça eski mısır hükümdarları gibi verilmiş olan azıcık zaman dilimin de haddimizi aşma gafletinde mi bulunuyoruz?
Sanırım bu ayeti ben öğrendiğimde 14 veya 15 yaşımdaydım (Ayetten kastım, ''Yahu ne diyor bu kitap'' diye Türkçesini okumaya ilk başladığım zamanlar) zira rahmetli peder bey ile o yıllarda (1980 sonları, 90 lar vs) mesela her Perşembe gecesi bizim evde ailece yatsı namazı kılınır, üstüne Yasin-i şerif ve Bakara suresi okunur sonra ailece sohbet edilirdi vs.

Yalnız benim aklımda 81 inci ayet diye kalmış nedense, hatta forumda birkaç kere bahsetmiştim bu ayetten. Ayrıca okuduğum kadarı ile Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir. ayetini o kadar çok yerde gördüm ki o da dikkatimi çekti.

Velhasıl benim adına DİN olgusunun güzel olduğu zamanlardı. Sabah kalkıp günün o en dingin zamanında camiye gidip o havayı teneffüs etmek, Eve dönüşte fırına uğrayıp sıcacık ekmek gevrek almak, Camiye gittim veya gidiyorum diye kimsenin bana madalya takmadığı, karşılığında bir şey vermediği, kimsenin gösteriş veya siyasi kariyer için camiye gitmediği yıllar :)
 
RUHİTAN Çevrimdışı

RUHİTAN 

Aktif Üye
11 Tem 2021
260
65
Burada bir "faiz" var ama nerede biliyor musunuz?
Devlet, para basmak sureti ile, vatandaşın cebindeki paradan sürekli olarak "faiz" alıyor. Faiz işte burada ve haram diyeceksek bu haram.
Tamam, enflasyon oranında haram değil diyelim. Hangi enflasyon oranında?
Benzin 5'ten 10'a çıkmış, o mu enflasyon? Kağıt 3'ten 10'a çıkmış o mu? Yoksa devletin dediği yılda %10 küsür mü?
Dün benzini 11.85 ten aldım...
 
Geri
Üst Alt