Hristiyanlık güya halka, iyiliği, güzelliği, yardımseverliği anlatmak, insanca yaşamayı sağlamak için ortaya çıkmıştı. Zamanla din adamlarının etkisiyle bu din din olmaktan çıkıp, öyle bir hale geldi ki, insanların en büyük kabusu oldu. Çünkü din temsilcileri zamanla öyle bir konuma geldiler ki, onlardan büyük kimse yoktu… Çalışmak yok, emek harcamak yok, oh ne ala memleket. Bir de tanrı adına hareket ettiklerine göre, artık bu işin kaynağını yiyebilirlerdi. Çünkü din çok büyük bir güçtü ve çok karlıydı. İnsanları körü körüne itaate bir alıştırdın mı, artık senin kölen olur… Karşı çıkanın ya da gerçekleri söyleyenin kafası ezilmeliydi. Böylece Engizisyon doğdu. Milyonlarca insan Engizisyon mahkemelerinde hiç suçları olmamasına rağmen akıl almaz işkencelerle öldürüldüler. En çok zararı da kadınlar ve çocuklar gördü tabi ki…
Ne zamanki Avrupa Engizisyonun bu gücünü kırdı, o zaman reformlar yavaş yavaş gelmeye başladı ve sosyal adalet, insan onuru düşüncesi yayılmaya başladı. Rönesans bu sayede doğdu ve Avrupa’nın, sosyolojik, kültürel ve teknolojik devrimleri bu sayede oluştu. Daha halen kilisenin bir parça gücü vardır ama artık insanlara eskisi gibi zarar veremiyor. Neden mi? Çünkü bir anlayış vardır: “Bir kediyi asla köşeye sıkıştırma. Kaçacak yeri olmayan kedi, üzerine atlar…” Kilise bunu anlamış oldu ve artık insanları köşeye sıkıştırmaktan korktuğu için de olanla yetinmeye başladı.
Orta Çağ Avrupa’sının yaşayıp ders aldığı bu gelişmeleri Müslümanlar hala yaşıyor… Henüz din ve din adamları baskısından kurtulamadı… Müslüman aleminin içinde bu baskıdan Atatürk sayesinde kurtulan tek ülke Türkiye idi ama Atatürk’ün ölümünden sonra, yavaş yavaş, sindire sindire, kurbağa misali eskiye dönülmeye başlandı.
Kraldan çok kralcı geçinenler türedi. Güya dinlerini koruyorlardı. Oysa onların İslam dinine verdiği zararı hiçbir düşman verememiştir. Örneği yirmi yıldır iktidarda olan zihniyet…
İslam dini, tıpkı Ortaçağ Avrupasındaki Hristiyanlık gibi, tahakküm dini olmuştur ve olmaya da devam etmektedir.
Bunun en büyük sorumlusu da okumayan ama okumuş gibi davranan yobazlarla, okuyup araştırmaktansa, söylenenlere inanmayı daha çok benimseyen cahillerdir. Bu cahillerin zaten kavram bilgisi de olmayınca, engizisyon dönemindeki dini savunanlardan hiçbir farkı kalmıyor. Öyle ki Dinlere mitoloji diyen birine, “Sen dinime nasıl hakaret edersin?” diye hakaret edebiliyor. Çünkü Mitoloji ne demektir diye düşünme ve araştırma gereği duymuyor bile. Çünkü kavramlar bilgisinin onun için bir önemi yoktur. Önemli olan onun doğrularıdır…
mitoloji
ad
Mitleri konu alan, doğuşlarını araştıran, anlamlarını inceleyen yorumlayan bilim.
Benzer: söylencebilim
bir ulusla, bir dinle, özellikle Yunan ve Latin uygarlığıyla ilgili mitlerin, söylencelerin tümü.
İslamiyet, dini savunanlardan ve dinci geçinenlerden çektiğini hiçbir şeyden çekmemiştir...
Cemaatlere ait yurtlarda, çocuklara tecavüz ediliyor, din'i bütün ne iktidar mensuplarından ne de bu iktidarı takip edenlerden, hiç ses çıkmıyor... Aksine, dini bütün olduğuna inanılan bir partinin kadın bakanı "Bir seferden bir şey olmaz..." diyor. Bir başkası "Anne babalar da çocuklarına sahip çıksaydı..." diyor. Üçyüz küsur madencimiz gerekli önlemler alınmadığı için, maden kazasında ölüyor. Din'i bütün zat, "Bu fıtratımızda var diyor..." Zamanın da bir bakan çıkıyor: "Bakara,makara atıyorum..." diyor, başka bir gerzek çıkıyor, “Hz peygamber hata yapar, bizimki yapmaz diyebiliyor. Bu dini bütünlerden bir Allah’ın kulu çıkıpta, “Sen ne halt ediyorsun?” diyemiyor… Örnekler o kadar çoğaltılabilir ki, buraya sayfalarca yazarım...
Güya İslam dinine çok değer verenler, güya dindar geçinenler, bu iktidarın; yaptıkları uygulamalarla dini nasıl aşağıladıklarını, kendi amaçları doğrultusunda nasıl kullandıklarının ya farkında değiller, ya da onlar da belli bir oranda beslendikleri için bunu görmezden geliyorlar. Ayak takımı böyledir zaten. Önüne biraz yalayacakları bir şey attın mı yeter…
Kraldan çok kralcı geçinenler ve güya İslam’ı savunduklarını iddia edenler, son yirmi yıl Türkiye’de artan ataist ve deist sayısını iyi araştırsınlar çünkü buna en büyük katkıyı kendileri sağlıyorlar…