Kulüp - Netflix

The_SreT Çevrimdışı

The_SreT 

TFC Team
18 Kas 2017
4,135

1950'li yıllarda İstanbul'da geçen dizide, 17 yıllık bir ayrılığın ardından bir araya gelen bir anne ve kızının hikayesine ortak oluyoruz. Hapis yatmış olan Matilda, 1950'li yılların en ünlü gece kulüplerinden birinde çalışmıştır. Matilda'nın tek kızı Raşel, o hapisten çıkana kadar annesini hiç tanımamıştır. Kızı ile sağlıklı bir ilişki kurmaya çabalayan Matilda, Raşel'i o dönemlerde Pera'nın belalısı olan Fıstık İsmet adında bir adamdan uzak tutmaya çalışır. Matilda bir yandan da patronu Orhan, gece kulübünde yönetici olarak çalışan Çelebi ve kaprisli sanatçı Selim'in egoları ile de mücadele etmek durumundadır.
 
The_SreT Çevrimdışı

The_SreT 

TFC Team
18 Kas 2017
4,135
Ben de bitirdim ve hayran kaldım, Türkiye'de çekilmiş en iyi dönem dizisi diyebilirim. Çok emek harcanmış diziye belli, o dönemi bire bir yansıtmışlar resmen, kostümler, mekanlar, sokaklar, araçlar vaay vaay vaay aşmışlar ?
 
T Çevrimdışı

TC Yıldırım

Kayıtsız / Doğrulanmamış
Kulüp-Netflix diye konu görünce dedim
Netflix kullananlar kulubü gibi bir konumu diye baktım dizi ile ilgiliymiş konu :kiskis
 
Rak_Benadam Çevrimdışı

Rak_Benadam 

Aktif Üye
2 Ağu 2021
223
33
Güzel dizi, izlemeyenlere tavsiye olunur.
Gökçe ablamız oyunculuğun zirvesini görmüş oynadığı rol ile.

Fakat her yabancı filmde olduğu gibi Türkler güvenilmez, Türkler menfaatçi, Türkler kötü insanlar, Türkler nankör, yahudiler Türkiye' de ne eziyet çekti, ne zorluklar gördü gibi konular işlenmiş.

Alıştık bu yalanlara.

Yakın zaman da La kasa de papel de görmüştük aynı teraneyi, izleyenler bilir la kasa de papel deki Türk rolünü.
 
The_SreT Çevrimdışı

The_SreT 

TFC Team
18 Kas 2017
4,135
Dizinin 1. Sezon 2. kısımı 6 Ocak'ta yayınlanacak. Dizinin ikinci kısımında 6-7 Eylül olayları odak noktası olacak.


6-7 Eylül olayları Nedir ?

Olaylarda İstanbullu gayrimüslim azınlıkların evleri, iş yerleri, okulları, kiliseleri, haçları ve değerli eşyaları yakılarak tahrip edildi.

1954’te Kıbrıslı Rumlar, dönemin İngiliz sömürge yönetimine karşı bağımsızlık mücadelesi başlatmış, Yunanistan’daki hükümet ise Kıbrıs halklarının kendi kaderini tayin hakkı konusunu Birleşmiş Milletler (BM) gündemine taşımıştı.

Kıbrıslı Rumların, adanın Yunanistan’a bağlanması fikri gündeme getirildiğinde ise adadaki Türk ve Rum halklarını karşı karşıya getirmişti.

Bu sürece paralel olarak 1955 yılında Türkiye’deki medya tarafından İstanbul’da yaşayan Rum halkına karşı nefret söylemi içeren haberler yazılıyor; basında İstanbullu Rumların nasıl refah içinde yaşadıkları ve mutlu oldukları, Batı Trakyalı Türk azınlıklarla karşılaştırılıyordu. Bu da iki halk arasında tansiyonun giderek yükselmesini körüklüyordu.

1954’te kurulan Kıbrıs Türktür Cemiyeti, Kıbrıs meselesinin ‘millileşmesi’ adına önemli bir hamle olmuş, bu konu üzerine kamuoyu yaratmak için İstanbul’da ve diğer büyük şehirlerde çalışmalar yürütmüştü. Cemiyet dönemin Başbakanı Adnan Menderes tarafından da destekleniyordu.

Selanik’te Atatürk’ün evine bomba konulması​


5 Eylül 1955’te Selanik’te bulunan Atatürk’ün evine bomba koyulması Türk kamuoyunda büyük yankı buldu.

Prof. Dr. Ayhan Aktar, Yunan polisinin yaptığı araştırmaya göre bombayı Yunanistan’daki Türk azınlığından Oktay Engin’in koyduğunu ve 6-7 Eylül olaylarından 5 yıl sonra kurulan Yassı Ada Mahkemeleri sırasında Engin’in Türk istihbaratı adına çalıştığını ileri sürdü.


images7587a53248971af6.jpg


Dönemin gazetelerinden İstanbul Ekspres 6 Eylül’de, İstanbul sokaklarında “Yazıyor! Atatürk’ün evinin bombalandığını yazıyor" ile büyük bir yankı bulmasının ardından Cumhuriyet tarihinde 'kara leke' olarak anılan 6-7 Eylül saldırıları tarih sahnesinde yerini aldı.

Atatürk’ün evinin bombalandığı haberi üzerine akşam saatlerine doğru Taksim Meydanı'nda toparlanmaya başlayanlar, slogan ve afişlerle İstiklal Caddesi’ne doğru ilerleyerek Rum dükkanlarını tahrip etmeye başladı.

Olaylar İstanbul’un her yanına yayılırken, saldırılar kısa süre sonra yerini dükkanların yağmalanmasına bıraktı. Saldırıya uğrayan ve yağmalanan iş yerlerinin yüzde 59’u Rumlara, yüzde 17’si Ermenilere, yüzde 12’si ise Yahudilere aitti.

Resmi kaynaklara göre, 6-7 Eylül Olayları bağlamında 4 bin 214 ev, bin iş yeri, 73 kilise ve 26 okul tahrip edildi. İnsan hakları örgütü Helsinki Watch’a göre olaylarda 15 kişi hayatını kaybetti.

Gayrimüslimlerin dükkanlarının yağmalanması ve saldırı olaylarının kontrol altına alınamaması sebebiyle 6 Eylül gecesi sıkıyönetim ilan edildi.

Dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar, yaşananlardan medyayı ve 'bazı komünistleri' sorumlu gösterdi. Bayar’ın açıklamasının ardından ise aralarında Aziz Nesin, Can Boratav, Zehra Kosova gibi isimlerin bulunduğu birçok yazar ve aydın askeri hapishaneye gönderildi.

Gayrimüslimler üzerine araştırmalar yapan sosyolog ve yazar Prof. Dr. Ayhan Aktar, şahıslar düzeyinde 6-7 Eylül olaylarını ‘kim yaptı’ sorusuna cevap bulanamayacağını, aksine Atatürk’ün evine bomba koydular denilerek, yani ‘mukaddes’ olan ulusal sembolleri kimin ustaca yönlendirdiğinin bulunması gerektiğini savunuyor.

6-7 Eylül olaylarının neticesinde Türkiye’de, özellikle İstanbul’da yaşayan, binlerce Rum ve gayrimüslim ülkeyi terk etmek zorunda kaldı, mallarına el kondu.

Prof. Dr. Ayhan Aktar, '6–7 Eylül olaylarından sonra İstanbul’da yaşayan gayrimüslim azınlıkların ve özellikle Rumların Cumhuriyet rejimine olan inancının ciddi anlamda sarsıldığını' söylüyor. Aktar’a göre, 1942–43 yıllarındaki Varlık Vergisi uygulamasından sonra ikinci defa gayrimüslimler bu ülkede istenmediklerini ve can–mal güvencesinden yoksun olarak sanki bir ‘misafir’ gibi yaşadıklarını düşünmeye başlamışlardı.

Medyanın ayrımcı dili​

İstanbullu Rumlar medyada, ‘zengin ve mutlu’ olarak gösterilirken diğer yandan Trakyalı Türklerin Yunanistan’da kötü koşullar altında yaşadığı medya tarafından sürekli dile getirilmişti.

Dönemin basını Kıbrıs adası üzerine anlaşmazlıkları ayrımcı bir dille haberleştiriyordu. İstanbul Ekspres gazetesi, Atatürk’ün evinin bombalandığı haberini ve istihbarat örgütleri ile ilişkisi olduğu öne sürülen Kamil Önal’ın “Mukeddesata el uzatanlara bunu pahalı ödeteceğiz” demecini manşete taşıyarak vermişti.

Ayhan Aktar, Ağustos 1955’te İstanbul Rumlarının rahat yaşamları konusunda İstanbul basınında yüzlerce haber çıktığını, bunun da halk arasında ‘Rumların Türklerin aleyhine olarak zenginleştikleri’ yönünde bir izlenim yarattığını belirtiyor.

Kaynak: euronews türkçe
 
Son düzenleme:
Puzik Çevrimdışı

Puzik 

Süper Üye
9 Ara 2020
1,286
Güzel dizi, izlemeyenlere tavsiye olunur.
Gökçe ablamız oyunculuğun zirvesini görmüş oynadığı rol ile.

Fakat her yabancı filmde olduğu gibi Türkler güvenilmez, Türkler menfaatçi, Türkler kötü insanlar, Türkler nankör, yahudiler Türkiye' de ne eziyet çekti, ne zorluklar gördü gibi konular işlenmiş.

Alıştık bu yalanlara.

Yakın zaman da La kasa de papel de görmüştük aynı teraneyi, izleyenler bilir la kasa de papel deki Türk rolünü.
Bende az evvel tüm bölümleri bitirdim lakin dediğiniz gibi düşünmüyorum. Dizide asla Türkler kötü algısı yok, benim aldığım mesaj şuydu; “birileri para uğruna milli duyguları kullanarak gaza getirip kaos çıkarıyor ama sonunda yine kazanan insanlık ve aklıselim oluyor”. Dizide zor durumdaki gayrimüslüm vatandaşlara yine Türk insanlar yardım ediyor, sonunda kadın “ben Amerika’ya gelmiyorum çünkü ailem burada” diyor. Ailesi kim? Kızı ve torunundan başka kan bağı olan kimi var? Bu topraklar benim ailem demek istiyor. Çok güzel mesajları olan güzel bir diziydi bence.
 

Bu konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Geri