Bir ülkenin kendi topraklarında ürettiği
yerli malı, ekonomi politikalarında milliyetçi temelli millî iktisat fikriyle her zaman özdeşleşmiştir. Millî iktisat fikrinin içinde yer alan
yerli malı üretme, 19. yüzyıl’dan itibaren ekonomide darboğaz yaşayan ülkelerin uyguladığı en önemli ekonomik önlem olmuştur. Fried tarafından ortaya atılan otarşi doktrininde tam anlamıyla yerini bulan
yerli malı politikası, 1. Dünya Savaşı’nda, Avrupa Devletleri’nin, savaş ekonomisi uygulamak zorunda kalmasıyla ilk kez devletlerarasında tam anlamıyla uygulanan bir politika olmuştur.
19. yüzyıl’da Osmanlı Devleti, kapitülasyonların ekonomiye olumsuz etkileri, kaybedilen savaşlar ve yapılan anlaşmalar nedeniyle Dağılma Dönemi’ne girmiştir. Avrupa’da 1789’da yaşanan Fransız İhtilâli ile ekonomik ve siyasî alanda yaşanan değişimler, kendi coğrafyasına çok yakın olan Osmanlı Devleti’ni de olumsuz etkilemiştir. 3. Selim Dönemi’nde
yerli malı üretimi için gerekli sanayi kuruluşlarının olmaması
yerli üretim artışını engellese de
yerli malı politikası,
yerli malı tüketimi üzerinde takip edilmiştir. 3. Selim,
yerli malı tüketimi konusunda özellikle
yerli kumaştan elbiselerin tercih edilmesi için girişimlerde bulunmuş, toplumda ve devlet adamları arasında
yerli malı kullanma düşüncesini aşılamaya çalışmıştır. 2. Mahmut bu konuda daha ileri giderek yabancı devlet kumaşından elbise yapılmasını yasaklamıştır.
Yerli kumaştan elbise yapılması için gerekli olan
yerli kumaş gereksinimini gidermek adına 1827’de İstanbul Sultan Sarayı’nda bir iplikhane kurdurmuştur. Ayrıca daha birçok sanayi kuruluşunun açılması adına çalışmalar yapılmış ama İngiltere’nin Sanayi Devrimi’ni gerçekleştirmesi ve Osmanlı Devleti’nin kaybettiği savaşlar sonucunda imzaladığı antlaşmalarda yabancı tüccarlara ve devletlere verilen ekonomik ayrıcalıklar bu atılımları sonuçsuz bırakmıştır.
1876 Tanzimat Fermanı’nın ilânı ile hem siyasî hem ekonomik olarak bu olumsuz durumlar düzeltilmeye çalışılmıştır. Fakat yabancı devletlerin siyasî alanda olduğu kadar, ekonomik alanda da Osmanlı Devleti’ni parçalamak adına çalışmaları sonucunda
yerli malı üretimini özendirmek amacıyla yapılan birçok yasal düzenleme de yetersiz kalmıştır. İmzalanan antlaşmalarla
yerli malıyla aynı oranda vergiyle, ülkede satış yapabilen yabancı mallar Osmanlı Devleti topraklarında
yerli pazarlarda daha fazla alıcı bulmuş ve bu durum
yerli malı üretimine büyük bir darbe vurmuştur.
Talebe Defteri’nde Avusturya Malı Nestle Markasını Boykot
1876’da 1. Meşrutiyet’in ilânı ile Osmanlı Devleti’nde yönetim şekli değişmiştir. 2. Meşrutiyet’in ilânı ile yönetimde de değişiklik olmuş, yönetimde etkili hâle gelen İttihât ve Terakkî Fırkası; Türkçülük akımının etkisiyle ekonomide
yerli malına dayalı millî iktisat düşüncesini izlemiştir. Bu dönem,
yerli üretim yapan fabrikaların sayısının az olması ve bu fabrikaların sayısını arttırabilecek ekonomik gücün de olmayışı
yerli malı politikasını, yerli malı tüketme politikasına dönüştürmüştür.
Yerli malı tüketimini özendirmek için toplumda var olan Avrupa malı giyme alışkanlığını yenmek adına birçok cemiyet kurularak örgütlü çalışmalar yapılmaya başlanmıştır. Bunlardan
İstihlâk-ı Millî Cemiyet’i
yerli malını özendirme konusunda,
yerli malı satan birçok dükkânın açılmasını ve bu dükkânlardan alışveriş yapılmasına çalışmıştır. Dönemin önde gelen gazeteleri yazılarıyla topluma
yerli malı kullanma ve yabancı malını boykot etme düşüncesini aşılamıştır. Hatta dönemin çocuklara ve gençlere yönelik edebiyat dergisi Talebe Defteri’nde de
yerli malı tüketimini ve
üretimini özendirme konusunda öğretmenlerin derslerde ve ödevlerinde öğrencilerine
yerli malı konusunda çalışmalar vermesi öğütlenmiştir. Meşrutiyet’in önde gelen kadın yazarları, ailenin temel taşı olan ve ailenin alışverişini, yemeğini yapan kadınları,
yerli malı tüketmeye davet etmiştir. 1918’de 1. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Osmanlı Devleti’nin savaş sonrasında imzaladığı Mondros Mütârekesi ile kaybedilen toprakları savunmak adına Millî Mücadele başlamıştır. Savaş esnasında ve sonrasında yaşanan maddi zorluklar devleti ve milleti
yerli malı kullanmak zorunda bırakmış, bu durum
yerli malı üretim miktarının ve kalitesinin de artmasına neden olmuş,
yerli malı politikasının bağımsızlık için şart olduğunu ortaya koymuştur. Millî Mücadele sonrasında yapılan Lozan Barış Görüşmeleri sırasında
yerli malı politikası ile ilgili, ülkede
yerli üretim yapan üreticilerin ve ileri gelen devlet adamlarının katıldığı
Türkiye İktisat Kongresi’nde,
yerli üretim artışını sağlamak adına alınacak önlemler görüşülmüş ve karara bağlanmıştır. Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasıyla kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Osmanlı Devleti’nden miras kalan borçlar ve topraklarında
yerli üretim yapabileceği yeterli
yerli sanayi olmadığı için sıkı ekonomik önlemler almaya karar vermiştir. Ekonomik sıkıntıları ortadan kaldırmak için gerekli olan sanayileşme gereksinimini gidermek için birçok yasal çalışma ve teşvik yapılmıştır. Bu yasal çalışmalarda öncelikle yeterli
yerli sanayi olmamasından dolayı,
yerli tüketimi özendirmek adına dikkat çeken
“Yerli Kumaştan Elbise Giyilmesine Dair Kanun” kabul edilmiştir.
Yerli üretim teşvikini arttırmak için
“Teşvîk-i Sanâyi Kanunu” çıkartılmıştır.
İlk Tasarruf ve Yerli Malı Haftası haberi
1929 Dünya Ekonomik Buhranı’nın Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde etkisini göstermesiyle sanayide üretilen
yerli mallara yeterli talebin olmaması piyasada büyük bir durağanlığa yol açtığı için; devlet, buhrandan etkilenen diğer ülkeler gibi
yerli malı üretme ve tüketme politikasını bir zorunluluk olarak uygulamaya başlamıştır. Mustafa Kemal Paşa’nın
"Azamî tasarruf amacımız olmalıdır”[1] politikası her yönden uygulanmaya çalışılmıştır. Bu amaçla bir takım yasal ve kurumsal düzenlemelere gidilmiş, bu yasal ve kurumsal gelişmelerin toplumun bütün kesimlerine yansıması, geleneksel düşünce ve alışkanlıkların yerini alması daha sonraki yıllarda sermaye birikimine neden olmuştur.
14 Aralık 1929’da Kâzım Özalp Başkanlığı’nda resmen kurulan
“Millî İktisat ve Tasarruf Cemiyeti” yerli malı politikasının uygulanması ve özellikle toplumda
yerli malı kullanımını özendirme faaliyetlerinde bulunmuştur. Cumhurbaşkanı Atatürk’ün kuruluşunu desteklediği ve fahri başkanı olduğu cemiyet, ileri devlet adamlarının da destek ve katılımlarıyla önemini arttırmıştır.
Yerli malı politikasının uygulanmasında üretim kadar tüketim konusunda da çalışmalar yapan cemiyet; açtığı şubeler, düzenlediği sergiler, mitingler ve yarışmalarla günümüze taş çıkaracak propagandalar yapmıştır.
Millî İktisat ve Tasarruf Cemiyeti’nin dışında dönemin kamuoyu, devlet daireleri, okullar ve gazetelerde
yerli malı ile ilgili birçok çalışma yapmış, ülke tam anlamıyla
yerli malı seferberliğine girmiştir. Bu seferberlik, açılan
yerli sanayi kuruluşlarının üretimleriyle birleşince ilerleyen on yıl içinde ülkede ihracat ürünlerinin satışında ve
yerli malı tüketiminde büyük oranda artış yaşanmıştır.
Millî İktisat ve Tasarruf Cemiyeti’nin kuruluşunda sonra 1930’da kutlanmaya başlayan ve bir gelenek haline gelen kutlamalarla
Tasarruf ve Yerli Malı Haftası toplumda görkemli bir şekilde yaşanmış, Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli girişimlerinden biri olan
Tasarruf ve Yerli Malı haftası boyunca başbakan ve ileri gelen devlet adamlarının yaptığı konuşmalar ülkede
yerli malı politikası uygulanmasına katkı sağlamıştır.
Tasarruf ve Yerli Malı Haftası, Cumhuriyetin yarınlarına ulaşabilmesi ve ekonomik kalkınmanın sağlanabilmesi için kayda değer bir faaliyet olduğu kadar meydana getirdiği olumlu sonuçları bakımından da çok önemli bir yere sahip olmuştur.
Tasarruf ve Yerli Malı Haftası, kutlanmaya başladığı 1930’dan itibaren Atatürk Dönemi’nde aynı canlılıkla sürmüş, ekonomik alanda olumlu etkiler meydana gelmiştir. Fakat 2. Dünya Savaşı’nın başlaması, doğurduğu bunalım, arkasından Çok Partili Hayata Geçiş Dönemi’nde
yerli malı kutlamalarının gerilemesine ve eski önemini kaybetmesine neden olmuştur. 2. Dünya Savaşı sonrası değişen dış politikalar ülkelerin ekonomi politikalarında değişikliğe neden olmuştur. ABD’nin hazırladığı Marshall Planı ve Truman Doktrini ile Türkiye’ye yaptığı maddi yardımlar ve ticarî antlaşmalar kendi
yerli üretimini yaparak ihracatını arttırmaya çalışan Türkiye’de, ithalat artışına neden olmuştur. Daha sonra hazırlanan ekonomi planlarında üretmektense satın almanın daha kârlı olduğu görüşlerinin ortaya atılmasıyla beraber
yerli malı propagandalarının bıçak gibi kesilmesi, milliyetçi temelli
yerli malı politikasının yerini liberalizme bırakmasının önünü açmıştır.
Yerli malı üretimi, bir ülkenin dışa bağımlı olmadan yarattığı bir bağımsızlık simgesi olarak, millî duygular ışığında Cumhuriyet Dönemi’nde uygulamaya konmuş, dönemin şartları itibariyle zorunlu doğsa da daha sonra ekonomi politikasını oluşturmaktadır. Ancak geçmişte yaşananlardan dersler çıkarılarak toplumların ayakta kalabilmesi için özellikle
yerli malı üretme ve tüketme bilincinin ailede başlayıp, bu bağlamda yarınları düşünen bir gençliğe sahip olunması ülke çapında daha iyi bir konuma gelineceğinin bir gerçeğidir. Sadece savaş yılları gibi bunalımlı zamanlarda değil, barış döneminde de hassasiyetle uygulanıp, hatta bunun kuşaktan kuşağa geçerek devam etmesi sağlanıp, millî bir vazife olmalıdır.