I
Çevrimdışı
ibrahimykr1
Kayıtsız / Doğrulanmamış
Ve o karanlık gün, yıl, sene, yine geldi.
Vakti zamanında şöyle bir konu açmıştım;
Sevmiyorum doğum günlerimi demiştim. Ve sonra bir kaç paragraflık yazı yazmıştım. Bugün daha başka bakıyorum. Yaşlanıyorum, yaşlandıkça düşüncelerim değişiyor. Doğum günlerini sevmeyen, ve yaşlandığını hatırlatan bir olay olduğunu savunan İbrahim gitti gerine hiç bir şey düşünmeyen İbrahim geldi..
Artık hayattan o kadar uzanmış, bıkmış ama daha yolun başında pes etmek nedir bilmeyen. Ve şu mottoyla yaşayan İbrahim geldi..
"Şimdilik ölümüne kadar hayattasın."
Ölümüne kadar aldığımız her nefesin hesabını vermeden, girmeyi düşünüyorum. Hayatın benden alacağı ne varsa veresiye yerine peşin ödemek istiyorum. Bir şekilde kurtulurum kendimden diye de iç geçirir oldum. Herhangi bir mutluluk kırıntısına sarılan. "Güzel olacak" hayat diyorum. Ama nedense maviye süreceğimiz bisikletlerimiz'in zincirleri pas tutmuş.
Freni boşalmış, bir kamyon gibi yokuş aşağı yol alırken yaşım, beyazların her gün inatla artarken. Ve yok oluşa adım adım yaklaşınca mutluluklar naralarana kapılmış, güzel dileklerinizi kendinize saklayın demek istiyorum. Ama var olun, ve filhakika var olun.
Yaşlandıkça oturuyormuş bazı düşünceler. Bazen, anı yaşamak anı yakalamaktan daha zor geliyor. Bindikçe dünyanın en büyük yükleri sırtına. Yaslandığın duvarı bile seçmek gerekiyor. Sevmek gerekiyor, boş duran kaldırımları. Üstünde oturup hayata tutunan insanlara bakıp yaşamaya dair bir şeyler aramak.
En amiyane tabirle; dişliyoruz hayatı, bir yerinden tutup bir ısırık alıp tekrar devam ediyoruz. Bir yerden başlayıp sona kadar gidiyoruz. Her yolun başında oturmuş bir şeylere bakıyoruz. Yaşam denilen olgu'nun belli başlı yok oluşuna her yıldan itibaren kutlayarak yok oluşumuza "var ol" diyoruz. Bir yandan yok olurken..
Paydos ediyoruz, bir zaman sonra. Belki lüzumsuz bir teselli arıyoruz. Doğum günümde aradığım fiziksel gerçekleri göz ardı ediyorum. Kaçıncı kez yazıp siliyorum bilmiyorum. Sonuna kadar bir anlamsızlığın içine düşmüş bedenimi çekmeyi istiyorum. Belli başlı bir konum yok, şahsen hayata dair herhangi bir fikrimde yok.
Yaşanılacak ne varsa yaşadım demek isterdim, ama yok! Şartlar; bu kadar ağır olduğu dünyada bir kaç şehir bile görmeden yolu yarıladım. Dünya gözüyle bile göremediğim, kendi ülkemi, bir başka ülke hayali kurmak uzak kalıyor.. sevgili adem abi ne der bilmiyorum ama. Bu sefer biraz daha farklı bakıyorum. Belki benim için nice seneler, iyi gelir.
Ama sorunda iyi gelmesi değil. Hayata dair ümidim çok az kalmışken bu yeni yaşın beni ne denli iyi yapmasını beklerim bilmiyorum. Dünyanın herhangi bir şehrinde insanların duyduğu mutlulukları ben hissetmek istiyorum ama telafisi olmayan bir meşguliyetin içine zerk etmişiz kendimizi.
Yanımızdaki insanları bile fark edemeyecek kadar başkalaştık. Bir başka olduk, bir tatlı sözün, bir kahvenin, bir faslın tadını aramak bile ufukta görünen gemi gibi kalıyor. Yağmur sonrası toprağın kokusunu bile arıyor insan ama bulamıyorum, o tadı, o güzelliği, yok olmuş her şey. İçselleştiğim, ve paranoyak birine dönmüş biri olduğum bu 3 senelik sıkıntının yegane sebebi mutsuzluktur.
Her şeyin başına dönmek istemek, geçmişi özlemle aramanın ne demek olduğunu yenice öğreniyorum. Eskinin tadının farklı olduğu olgusu sürekli gün yüzüne çıkarken hiç bir şey yapamamak, ve geçen zamana bakıp durmak dışında bir eylemim olmadı. Ama yine de süreceğim inada karanlığın üstüne bisikletimi.
Tekrardan bir başkaldırışın hikâyesinin temelini atmayı deneyeceğim. Ne kadar yıkılmış olsamda bu yaş günümde tüm 'iyi dileklerinizi' kabul edip. Ölü toprağımı kenara atacağım. 'belki: vardır,yaşanacak şeyler ' diyeceğim.
Sizce var mı!? Bana göre imkansız ama deneyeceğim. Nede olsa yağmur sonrası çıkan gökkuşağı'nın muazzam güzelliği gibi ışık tutar bana.. bir ışık istiyorum artık. Sıradanlıktan uzak, uçabildiğim, özgürlüğün her zerresini hissedebildiğim, bir hayat istiyorum. Çok ama istiyorum...
Sıkıca tutunuyoruz hayata, uçurumun kenarında bile halen ümit besliyoruz. Pusmuşuz bir kenara, bir rüzgarın bizi hayal ettiğimiz yerlere götürmesini bekliyoruz. Bakalım ne olacak!
Bu güzide eserimi; kendi yazdığım aforizma ile sonladıramak istiyorum çok uzattım çok.. kusuruma bakmayın.
"Bazen olmak istediğim yerdesin
Bazen ayın görüş açısında izliyorum seni
Bazen yarı zamanlı bir ruh olarak dolaşıyorum
Bazen ateş olup ikimizi yakıyorum
Bazen gidebildiğim kadar hızla gidiyorum
Bazen korkularıma yenik düşüyorum
Bazen güneşin etrafında dolaşıyorum
Bazen bilmediğim sokaklarda yazıyorum
Bazen herhangi bir insan olmayı diliyorum
Bazen unutabildiğim bir yara olduğunu düşünüyorum
Bazen karanlık yeniyor aydınlığı"
Vakti zamanında şöyle bir konu açmıştım;
Bugün 1 Ekim Benim Doğum Günüm
Bugün Benim Doğum Günüm :fiskos Değerli Forum Üyelerine Duyurmak İstedim :dinle O değilde yaşlanıyorum, ve bu yaşlılığı kutluyoruz :uyku1 1601534734 O değil dikkatimi çeken bir şey oldu, mobilyatakimlari.com adlı site bize reklam mı verdi yoksa kardeş site mi? Copright kısmında (yani; footer)...
tavsiyeforumu.com
Sevmiyorum doğum günlerimi demiştim. Ve sonra bir kaç paragraflık yazı yazmıştım. Bugün daha başka bakıyorum. Yaşlanıyorum, yaşlandıkça düşüncelerim değişiyor. Doğum günlerini sevmeyen, ve yaşlandığını hatırlatan bir olay olduğunu savunan İbrahim gitti gerine hiç bir şey düşünmeyen İbrahim geldi..
Artık hayattan o kadar uzanmış, bıkmış ama daha yolun başında pes etmek nedir bilmeyen. Ve şu mottoyla yaşayan İbrahim geldi..
"Şimdilik ölümüne kadar hayattasın."
Ölümüne kadar aldığımız her nefesin hesabını vermeden, girmeyi düşünüyorum. Hayatın benden alacağı ne varsa veresiye yerine peşin ödemek istiyorum. Bir şekilde kurtulurum kendimden diye de iç geçirir oldum. Herhangi bir mutluluk kırıntısına sarılan. "Güzel olacak" hayat diyorum. Ama nedense maviye süreceğimiz bisikletlerimiz'in zincirleri pas tutmuş.
Freni boşalmış, bir kamyon gibi yokuş aşağı yol alırken yaşım, beyazların her gün inatla artarken. Ve yok oluşa adım adım yaklaşınca mutluluklar naralarana kapılmış, güzel dileklerinizi kendinize saklayın demek istiyorum. Ama var olun, ve filhakika var olun.
Yaşlandıkça oturuyormuş bazı düşünceler. Bazen, anı yaşamak anı yakalamaktan daha zor geliyor. Bindikçe dünyanın en büyük yükleri sırtına. Yaslandığın duvarı bile seçmek gerekiyor. Sevmek gerekiyor, boş duran kaldırımları. Üstünde oturup hayata tutunan insanlara bakıp yaşamaya dair bir şeyler aramak.
En amiyane tabirle; dişliyoruz hayatı, bir yerinden tutup bir ısırık alıp tekrar devam ediyoruz. Bir yerden başlayıp sona kadar gidiyoruz. Her yolun başında oturmuş bir şeylere bakıyoruz. Yaşam denilen olgu'nun belli başlı yok oluşuna her yıldan itibaren kutlayarak yok oluşumuza "var ol" diyoruz. Bir yandan yok olurken..
Paydos ediyoruz, bir zaman sonra. Belki lüzumsuz bir teselli arıyoruz. Doğum günümde aradığım fiziksel gerçekleri göz ardı ediyorum. Kaçıncı kez yazıp siliyorum bilmiyorum. Sonuna kadar bir anlamsızlığın içine düşmüş bedenimi çekmeyi istiyorum. Belli başlı bir konum yok, şahsen hayata dair herhangi bir fikrimde yok.
Yaşanılacak ne varsa yaşadım demek isterdim, ama yok! Şartlar; bu kadar ağır olduğu dünyada bir kaç şehir bile görmeden yolu yarıladım. Dünya gözüyle bile göremediğim, kendi ülkemi, bir başka ülke hayali kurmak uzak kalıyor.. sevgili adem abi ne der bilmiyorum ama. Bu sefer biraz daha farklı bakıyorum. Belki benim için nice seneler, iyi gelir.
Ama sorunda iyi gelmesi değil. Hayata dair ümidim çok az kalmışken bu yeni yaşın beni ne denli iyi yapmasını beklerim bilmiyorum. Dünyanın herhangi bir şehrinde insanların duyduğu mutlulukları ben hissetmek istiyorum ama telafisi olmayan bir meşguliyetin içine zerk etmişiz kendimizi.
Yanımızdaki insanları bile fark edemeyecek kadar başkalaştık. Bir başka olduk, bir tatlı sözün, bir kahvenin, bir faslın tadını aramak bile ufukta görünen gemi gibi kalıyor. Yağmur sonrası toprağın kokusunu bile arıyor insan ama bulamıyorum, o tadı, o güzelliği, yok olmuş her şey. İçselleştiğim, ve paranoyak birine dönmüş biri olduğum bu 3 senelik sıkıntının yegane sebebi mutsuzluktur.
Her şeyin başına dönmek istemek, geçmişi özlemle aramanın ne demek olduğunu yenice öğreniyorum. Eskinin tadının farklı olduğu olgusu sürekli gün yüzüne çıkarken hiç bir şey yapamamak, ve geçen zamana bakıp durmak dışında bir eylemim olmadı. Ama yine de süreceğim inada karanlığın üstüne bisikletimi.
Tekrardan bir başkaldırışın hikâyesinin temelini atmayı deneyeceğim. Ne kadar yıkılmış olsamda bu yaş günümde tüm 'iyi dileklerinizi' kabul edip. Ölü toprağımı kenara atacağım. 'belki: vardır,yaşanacak şeyler ' diyeceğim.
Sizce var mı!? Bana göre imkansız ama deneyeceğim. Nede olsa yağmur sonrası çıkan gökkuşağı'nın muazzam güzelliği gibi ışık tutar bana.. bir ışık istiyorum artık. Sıradanlıktan uzak, uçabildiğim, özgürlüğün her zerresini hissedebildiğim, bir hayat istiyorum. Çok ama istiyorum...
Sıkıca tutunuyoruz hayata, uçurumun kenarında bile halen ümit besliyoruz. Pusmuşuz bir kenara, bir rüzgarın bizi hayal ettiğimiz yerlere götürmesini bekliyoruz. Bakalım ne olacak!
Bu güzide eserimi; kendi yazdığım aforizma ile sonladıramak istiyorum çok uzattım çok.. kusuruma bakmayın.
"Bazen olmak istediğim yerdesin
Bazen ayın görüş açısında izliyorum seni
Bazen yarı zamanlı bir ruh olarak dolaşıyorum
Bazen ateş olup ikimizi yakıyorum
Bazen gidebildiğim kadar hızla gidiyorum
Bazen korkularıma yenik düşüyorum
Bazen güneşin etrafında dolaşıyorum
Bazen bilmediğim sokaklarda yazıyorum
Bazen herhangi bir insan olmayı diliyorum
Bazen unutabildiğim bir yara olduğunu düşünüyorum
Bazen karanlık yeniyor aydınlığı"