Adem Helvacı hocam ile konuşurken aklıma geldi. Bu konuda çok farklı görüşler olduğu için böyle bir şey yazma ihtiyacı hissettim. Özellikle temel tüketim sınıfında olan bazı gıda maddeleri alırken neye dikkat ediyoruz, nasıl düşünüyoruz hem paylaşmak hem de sizin görüşlerinizi almak istedim.
Çok dallanıp budaklanmadan; süt, peynir, yumurta, sucuk, bal, kırmızı ve beyaz et gibi ürünler ile sebze ve meyveleri alım tercihi yaparken neyi düşünüyoruz ve nasıl hareket ediyoruz.
Bildiğiniz gibi televizyonlar da çok fazla doğal olsun, köyden olsun, fabrikasyondan uzak durun vb. tarzı birçok açıklama görüyoruz. Tabi bunları söylerken sağlığımız için olduğunu ifade ediyorlar. Ama gerçekten bu ne kadar doğru. Haram/Helal konusuna ve besin değeri noktasına girmeden direk sağlık üzerine etki noktasından bakıyorum. Yoksa ipin ucu kaçar.
Örneğin süt ve peyniri düşünürsek bir bölümümüz halen eskiden olduğu gibi, açık olanları tercih ediyoruz. Ama bu süt üretimi sırasında hayvanlar doğal olarak hastalanabiliyor. Bu süreçte hayvan sahibi ya kendi kafasına göre ya da veteriner hekim desteğinde ilaç uyguluyor. İlaçtan ilaca değişmekle birlikte sütünü tüketebilmek için belirli bir sürenin geçmesi gerekiyor. Bazı ilaçlarda ise bu sure 40 güne kadar çıkabiliyor. Tabi durum böyle olunca Ahmet ağa o sütü hem ilaç kullandığı süre boyunca hem de ilaç bittiği andan itibaren 40 daha dökmesi gerekiyor. Çoğu hayvan sahibi bunun farkında bile değil ya da işine gelmiyor. İlaç varsa yoğurt mayalanmaz diye kendimizi kandırıyoruz. Çünkü mayalanmama durumu bazı antibiyotikler için geçerli hepsi için değil. Antibiyotik dışında ki kullanılan ilaçlarda maya kısmını düşünmememiz gerekiyor. Ki bir bölümümüz çocuklara içme sütü ve ya tatlılara tercih ediyoruz. Zaten mayalama ile uğraşmıyoruz.
Diğer taraftan normalde süt toplayıcı firmalar bu sütleri toplarken gebelik testi benzeri hızlı test yaparlar. Eğer kalıntı varsa almazlar. Ama burada da etiket dışı kullanım var. Yani firmaların elindeki kitler normalde sık kullanılan belli başlı ilaçlar için var. Eğer Ahmet ağa uyanıklık yapmışsa etki eden ama normal şartlar altında kullanılmayan bir ilaç kullanmışsa firma bunu tespit edemez. Ya da sık kullanılmayan bir sınıf ilaç kullanılmışsa yine aynı durum söz konusu. Sokak sütünü kaynatma kısmına hiç girmiyorum. Peynir ise durum daha vahim birçok peynir türünde çiğ süt kullanılıyor. Eğer hayvandan insana bulaşabilen bir hastalık varsa bulaşma riski taşıyor (brusella gibi). Kapalı alınan paketli ürünler pastörizasyon işlemine tabi olduklarından dolayı bu riski ortadan kaldırıyor.
Süt üretimi yapan büyük firmalar ise ilaç kısmına daha çok dikkat ederler. Aynı anda bütün inekler hastalanmadığı için sütleri dökmek zor olmaz. Çünkü üretimin yanında çok küçük bir miktar onlar için. Bazıları da buzağılara içirerek değerlendirir. Bu dirençli bakteri virüs miktarını artırır. Sonuçta döner kendine gelir. Yakalanana kadar devam diyemezler. Çünkü isimlerinin karalanmasını göze almazlar. Ama hangi kalıntılara bakıldığını da Ahmet ağa dan daha iyi bilirler.
Et ürünleri, bal ve bitkisel ürünlerde aynı süre mevcut. Uygulamadan sonra belirli bir arınma süresi geçmesi gerekiyor. Örneğin Mehmet ağa domatese ilaçlama yaptıktan sonra hasat için belirli bir süre beklemesi gerekiyor. Ama kim takar Yalova kaymakamını denilip, hasat yapılıyor. Sonra bir kısmını ihraç ürünler kalıntı sorunun dan dolayı geri gönderildi olarak duyuyoruz.
Örneğin sucuklarda etiketli ürün tercih etmiyoruz. İçerisinde kanserojen nitrit, nitrat gibi maddeler var diye. Fakat olmayan sucuk aldığımızda ise botilismus toksine maruz kalabiliyoruz. Ya da koruyucu olmasın diyoruz ama içinde oluşacak kanser yapan afla toksinleri düşünmüyoruz. Etiketli ürün aldığımız da ise bakanlık kontrol ediyor ama yakalanana kadar hileyi yapan, fazla miktarda nitrit, nitrat kullanan ya da başka et karıştıranı almış ve yemiş bulunuyoruz.
Mehmet ağa bir de bal işine giriyor. Hiçbir testten geçmeyen balları doğal diye alıyoruz. Hem hile noktasında açık hale geliyoruz. Hem de Mehmet ağa arı hastalıkları için neler kullanıyor. İnanın bunu şuan ki bilim bile bilemiyor. Çünkü bir şey içinde rutin tarama yaparken rutin kullanılan ya da içinde olma ihtimali olan şeyler taranır. Örneğin İnsanlar da kullanım için ruhsat almış ilacı sütte, ette, balda aramazsınız. Ya da balda çamaşır suyunda bulunan maddeleri şüphe veya yaygın kullanımda bir şey olmadığı sürece taramazsınız. Ki zaten Mehmet ağa da alınan ürün taramadan hiç geçmiyor. Ne yediğimizi bir Allah biliyor. Teste tabi etiketli ürünlere gelince ise özellikle marka kaygısı taşımayan, ne olacak isim değiştirip devam ederiz kafasında olan ya da ben aldığım paraya bakarım gerisi önemli değil diyen kısım da ise her gün test yapılmadığı için yakalanana kadar biz yediğimizi yiyoruz. Yakalandığında ise yeni isim altında yemeğe devam ediyoruz. İkinci olarak da büyük bölümümüz etiket okumayı bilmiyoruz. Bu kısımda bize çok şey kaybettiriyor.
Daha birçok yönü var ama çok uzun oldu. Kısaca vermek istediğim mesaj anlaşılmıştır umarım. Tabi beni bağlamaz ben ucuzunu alırım diyene zaten sözüm olamaz.
Kendimi albanez hocam gibi hissettim. Uzun uzun paragraf ama hiç bir şeyi beğenmiyorsun biz ne yiyeceğiz diyecekler gibi geldi.
Çok dallanıp budaklanmadan; süt, peynir, yumurta, sucuk, bal, kırmızı ve beyaz et gibi ürünler ile sebze ve meyveleri alım tercihi yaparken neyi düşünüyoruz ve nasıl hareket ediyoruz.
Bildiğiniz gibi televizyonlar da çok fazla doğal olsun, köyden olsun, fabrikasyondan uzak durun vb. tarzı birçok açıklama görüyoruz. Tabi bunları söylerken sağlığımız için olduğunu ifade ediyorlar. Ama gerçekten bu ne kadar doğru. Haram/Helal konusuna ve besin değeri noktasına girmeden direk sağlık üzerine etki noktasından bakıyorum. Yoksa ipin ucu kaçar.
Örneğin süt ve peyniri düşünürsek bir bölümümüz halen eskiden olduğu gibi, açık olanları tercih ediyoruz. Ama bu süt üretimi sırasında hayvanlar doğal olarak hastalanabiliyor. Bu süreçte hayvan sahibi ya kendi kafasına göre ya da veteriner hekim desteğinde ilaç uyguluyor. İlaçtan ilaca değişmekle birlikte sütünü tüketebilmek için belirli bir sürenin geçmesi gerekiyor. Bazı ilaçlarda ise bu sure 40 güne kadar çıkabiliyor. Tabi durum böyle olunca Ahmet ağa o sütü hem ilaç kullandığı süre boyunca hem de ilaç bittiği andan itibaren 40 daha dökmesi gerekiyor. Çoğu hayvan sahibi bunun farkında bile değil ya da işine gelmiyor. İlaç varsa yoğurt mayalanmaz diye kendimizi kandırıyoruz. Çünkü mayalanmama durumu bazı antibiyotikler için geçerli hepsi için değil. Antibiyotik dışında ki kullanılan ilaçlarda maya kısmını düşünmememiz gerekiyor. Ki bir bölümümüz çocuklara içme sütü ve ya tatlılara tercih ediyoruz. Zaten mayalama ile uğraşmıyoruz.
Diğer taraftan normalde süt toplayıcı firmalar bu sütleri toplarken gebelik testi benzeri hızlı test yaparlar. Eğer kalıntı varsa almazlar. Ama burada da etiket dışı kullanım var. Yani firmaların elindeki kitler normalde sık kullanılan belli başlı ilaçlar için var. Eğer Ahmet ağa uyanıklık yapmışsa etki eden ama normal şartlar altında kullanılmayan bir ilaç kullanmışsa firma bunu tespit edemez. Ya da sık kullanılmayan bir sınıf ilaç kullanılmışsa yine aynı durum söz konusu. Sokak sütünü kaynatma kısmına hiç girmiyorum. Peynir ise durum daha vahim birçok peynir türünde çiğ süt kullanılıyor. Eğer hayvandan insana bulaşabilen bir hastalık varsa bulaşma riski taşıyor (brusella gibi). Kapalı alınan paketli ürünler pastörizasyon işlemine tabi olduklarından dolayı bu riski ortadan kaldırıyor.
Süt üretimi yapan büyük firmalar ise ilaç kısmına daha çok dikkat ederler. Aynı anda bütün inekler hastalanmadığı için sütleri dökmek zor olmaz. Çünkü üretimin yanında çok küçük bir miktar onlar için. Bazıları da buzağılara içirerek değerlendirir. Bu dirençli bakteri virüs miktarını artırır. Sonuçta döner kendine gelir. Yakalanana kadar devam diyemezler. Çünkü isimlerinin karalanmasını göze almazlar. Ama hangi kalıntılara bakıldığını da Ahmet ağa dan daha iyi bilirler.
Et ürünleri, bal ve bitkisel ürünlerde aynı süre mevcut. Uygulamadan sonra belirli bir arınma süresi geçmesi gerekiyor. Örneğin Mehmet ağa domatese ilaçlama yaptıktan sonra hasat için belirli bir süre beklemesi gerekiyor. Ama kim takar Yalova kaymakamını denilip, hasat yapılıyor. Sonra bir kısmını ihraç ürünler kalıntı sorunun dan dolayı geri gönderildi olarak duyuyoruz.
Örneğin sucuklarda etiketli ürün tercih etmiyoruz. İçerisinde kanserojen nitrit, nitrat gibi maddeler var diye. Fakat olmayan sucuk aldığımızda ise botilismus toksine maruz kalabiliyoruz. Ya da koruyucu olmasın diyoruz ama içinde oluşacak kanser yapan afla toksinleri düşünmüyoruz. Etiketli ürün aldığımız da ise bakanlık kontrol ediyor ama yakalanana kadar hileyi yapan, fazla miktarda nitrit, nitrat kullanan ya da başka et karıştıranı almış ve yemiş bulunuyoruz.
Mehmet ağa bir de bal işine giriyor. Hiçbir testten geçmeyen balları doğal diye alıyoruz. Hem hile noktasında açık hale geliyoruz. Hem de Mehmet ağa arı hastalıkları için neler kullanıyor. İnanın bunu şuan ki bilim bile bilemiyor. Çünkü bir şey içinde rutin tarama yaparken rutin kullanılan ya da içinde olma ihtimali olan şeyler taranır. Örneğin İnsanlar da kullanım için ruhsat almış ilacı sütte, ette, balda aramazsınız. Ya da balda çamaşır suyunda bulunan maddeleri şüphe veya yaygın kullanımda bir şey olmadığı sürece taramazsınız. Ki zaten Mehmet ağa da alınan ürün taramadan hiç geçmiyor. Ne yediğimizi bir Allah biliyor. Teste tabi etiketli ürünlere gelince ise özellikle marka kaygısı taşımayan, ne olacak isim değiştirip devam ederiz kafasında olan ya da ben aldığım paraya bakarım gerisi önemli değil diyen kısım da ise her gün test yapılmadığı için yakalanana kadar biz yediğimizi yiyoruz. Yakalandığında ise yeni isim altında yemeğe devam ediyoruz. İkinci olarak da büyük bölümümüz etiket okumayı bilmiyoruz. Bu kısımda bize çok şey kaybettiriyor.
Daha birçok yönü var ama çok uzun oldu. Kısaca vermek istediğim mesaj anlaşılmıştır umarım. Tabi beni bağlamaz ben ucuzunu alırım diyene zaten sözüm olamaz.
Kendimi albanez hocam gibi hissettim. Uzun uzun paragraf ama hiç bir şeyi beğenmiyorsun biz ne yiyeceğiz diyecekler gibi geldi.